Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir O Aşkın Şarkısını Bırak

Bir o aşkın şarkısını bırak İsyanın kudurtgan kanını içtim ihtirasla Ve suçum bulutlara yazıldı benim Geçtim insanların unuttuğu çılgınlıkları Kendi ellerimle deberttiğim yaralar Ürkek bir kız eli gibi okşuyor bedenimi Üstümde kelimelerin bıkkınlığı var Bilinir kibirli sevmelere yatkınlığım Bu aşk o şarkıyla anlatılmaz Yine yorgun bırakıyorum havsalamı Bir o kadar geceyle oynaştığım oluyor Tutsak soluğunu arıyorum alışmanın Korkuyorum ıslık çalmazsam karanlıkta Bir bebeğin ellerini öpüyorum Ve öyle masum yaratıyorum ayrılıkları Bir seninle uzlaşmaya yanaşmayacağım Bilinir kibirli sevmelere yatkınlığım Bu aşk her şarkıyla anlatılmaz İlhami Atmaca

SENİ ANMAK

Ben şimdi bir gözlerin diyorum Bir de kalbimi avuçlarıma alarak Bir okyanusun derin sularında Senin için şarkılar söylüyorum Çünkü aşk yalan değildir Yüzümüzün kızarması bu yüzden Bir serçeyle kol kola girmişim Kimseler görmemiş bilmemiş Toprağı öpüp sularını içmişim Mevsimlerden mevsimlere Bizi öldüren kim dirilten kim Bunları bilerek geçmişim Sus, konuşan biri var içimde Ya bir harfle ya bir heceyle Toprak bunun için nemli Bunun için sermest bulutlar Bak güneşle ele ele tutuşarak Kaderi bir gülle paylaşıyorlar Kekik kokusu yıldızların raksı Hepsi aynı kitabın kelimeleri Yağmura ve toprağa ant olsun ki İçimde başlayan bu şarkı İçinden aktığım yeni ırmak Hepsi senden açılan sayfalar Sensin sevdiğim bildim seni Denize düşen bir yağmur damlası Çölünde bir kum tanesiyim Çölünde mecnun dağlarında ferhat Adresin nerede buldum seni Buldum seni sana sorarak Atıma bindim yürüdüm içime Yelelerini rüzgârlar savuruyor Esrarını çözüyorum sayfa sayfa Karıncaların bilgeliğine inanarak Suların sesi

AŞK ÖLÜMCÜL BİR HÜLYADIR

Hülya tatlı bir andır Süzülür dibine selvi ağaçlarının Zambakların, sevda çimenlerinin. Dağlarda duman duman tütüyor sıla Sıla da garibin omuzlarına Güvercin gibi konan Sadağında mumçiçeği serzeniş Mızrakları cazibesiyle kıran Saçları darmadağın Bitişik bir hicrandır. Ne fettan sarayların Bitişik cilvekar yalnızlığı Ne de bezirganları küçümseyen sultandır. Gezinir içimizde hülya tatlı bir andır. Ne gün başımı alıp gitsen karanlıklara Çıkıyor bir köşeden karşıma kelebekler Onlar da bir derbeder gibi mahrum öteden Onlar da tanyerine bakıp hülyayı bekler. Beyhude hekimlerin ülkesinde bir şehir Çıkmaz sokaklarını düşlerimize açan Bir sahura yıldızı gibi göklerde uçan Köpüksüz anıların sihriyle akan nehir Varlığı bestenigar, yokluğun deniz gibi Gönül,safkan bir vefa atlasında şahlanır. Asil fırtınalarda kaybolan bir iz gibi Çölde aşk suretinde bir ahu peydahlanır. Kum,yaldızlı giysiler içinde meşhur güzel Ay öper eğilerek çölün yanaklarını

Bir o aşkın şarkısını bırak

Bir o aşkın şarkısını bırak İsyanın kudurtgan kanını içtim ihtirasla Ve suçum bulutlara yazıldı benim Geçtim insanların unuttuğu çılgınlıkları Kendi ellerimle deberttiğim yaralar Ürkek bir kız eli gibi okşuyor bedenimi Üstümde kelimelerin bıkkınlığı var Bilinir kibirli sevmelere yatkınlığım Bu aşk o şarkıyla anlatılmaz Yine yorgun bırakıyorum havsalamı Bir o kadar geceyle oynaştığım oluyor Tutsak soluğunu arıyorum alışmanın Korkuyorum ıslık çalmazsam karanlıkta Bir bebeğin ellerini öpüyorum Ve öyle masum yaratıyorum ayrılıkları Bir seninle uzlaşmaya yanaşmayacağım Bilinir kibirli sevmelere yatkınlığım Bu aşk her şarkıyla anlatılmaz İlhami Atmaca

O Çocuklar Öyle Mahzun

Resim
O Çocuklar Öyle Mahzun I. Duy ey baharı bağrında taşıyan çiçek İnanır olmuştum artık solmayacağına O çocuklar öyle mahzun ağlamaya gittiler Azgın canavarlarla artık kimler pençeleşecek Ölmeye hazır umutlarım vardı mektuplar okudum Gördüm satırlarda nişanlı gençkızlar ağlardı Bir baba sıkardı kasketini kahırdan, gözyaşları Uçardı satırlarda ak saçlı bir ananın Ve bacılar avuçlarını gözlerine yamardı Benim ölmeye hazır umutlarım vardı Bana aşka ve sana dair mektuplar yazarlardı Şimdi saçmasapan sözler dolanıyor dilime Kurumlarım yaşlı bir adamın sakallarını aşıyor Delikanlı raconları, bitpazarları ve gençkızlar Aciz çırakları insanlığın, imdada koşuyorlar Çatlıyor damarlarım, utançtan eşgalim sararıyor Duy ey baharı bağrında taşıyan çiçek Beni kimler anlayacak artık, kimler sevecek. Korkuyorum tasalarım artıyor. O çocuklar öyle mahzun ağlamaya gittiler Beni kimler anlayacak artık, kimler sevecek II. O çocuklar öyle mahzun ağlamaya gittiler Senin solduğun bahçeleri görsem dayanamam A

Hiç Binmedim Leylâsız Trenlere

Artık zevâl vakti, akşam oluyor; Göklerin kapısı hâlâ aralık… İnce bir sızıyla içim doluyor, Her zaman sökmüyor gözükaralık. Sanki bütün kuşlar dağlarla sözlü, Sanki hepsinin de gözleri çakır… Benim gördüklerim hep eylül yüzlü, Ufuklar kıpkızıl yekpâre bakır. Yüreğimde kişner en soylu atlar, Toynak seslerinde dinginlik çok zor. Biçimden biçime girer bulutlar, Özlemin rengiyse hiç değişmiyor. Düşlerimin burgacında dönüyor İpek ve baharat yüklü bir kervan. İçimdeki lâmba birden sönüyor Deve kızıp kaçmış, şaşırmış sârbân. Görünüp görünüp kaybolan kaçak Çıkınında taşır totemlerini… Bu mühürü söküp kapı açacak Kim varsa söylesin biri yerini. Karşımda bir çift göz, kavrulmuş badem, Ansızın bıçaklar hassas yanımdan… Aşkıma tanıktır çiçek seccadem, Üstüme damlarken yürek yürek kan. Sular kırılır da Leylâ kırılmaz; Bir renk cümbüşüdür, kemiksiz ışık… Gizemdir, ritimdir, bitimsiz ilkyaz Ne canlar tanıdım Leylâ’ya âşık. Gün batar her şeyi koynuna alır; Şahlanan dağ, deli ırmak kadife… Gün doğar

Annemin Yüzünü Hatırlıyorum Bunaldıkça

Bak, bahar geçiverdi kaldık yine Bu kaçan kimbilir kaçıncı bahar Anlamakla yoruluyorum bazan İçimde acı bir hüzün var.... Annemin Yüzünü Hatırlıyorum Bunaldıkça Kalbimde yeise yer yok, leylaklar sarkar Şapkamın kenarından, akşamüstleri kahır Dolaşırım habire sokaklar kalbime çıkar Nasıldır acının kalbine damlayışın söyle Acısuyu gelir gibi ağzına sunturlu bir sözün Açılacağın bir deniz de yok senin, yürüsen Peşinden gelir arsız kahır Annenin yüzünü hatırlarsın bunaldıkça Annler, Allah gibi ancak bunaldıkça hatırlanır Uğrak kahveler bulamazsın, birkaç aşina yüz Yalnızlık heryerde yalnızlık Sıcak bir bardak çay, heryerde çaydır Ihlamur kokulu sokaklarına uyanamadığın O çocuk berraklığındaki şehir Sadece hatıralarında vardır Ödeşecek bir şeyler ararsın ardında kalan İlkgençyazlarda aşık olduğun kız Şimdi mutlaka anadır Yani güzel kardeşim, yaşadıklarımaza hayıflanmak Düşündükçe çoğalacaktır Ardımızda biriktikçe ukdenin veryansınları Başımız beladadır Bak, bahar geçiverdi kaldık yine Bu

Yalan

Resim
hadi gidiyorsun yürekten kan gidiyor,sen gidiyorsun herşey gidiyor gökte bulut,dağda kar,düzde kervan gidiyor solgun bir gül oluyor insan bir demet kır çiçeği ölüyor sen gidiyorsun ne ucuz yaşıyorsun,ne kolay bir kristal gibi ellerimden düşüyorsun bakma öyle ben kanıyorum sen üşüyorsun kolay değil bir yalan bu yaralayan kanayan koca bir yalan yalan işte sevdiğim yalan şarkılardan arta kalan ve sabah buğusu ve tarla faresi ve ekmek derdindeki işçi kalbi gibi yumuşak sıcak bir yalan ıslak gözlerimle geçiyorum yaralı bir ceylanın kalbinden ceplerimde kül var bir yangından arta kalan sorduğum adreslerde kimse olmuyor ve kimse olmuyor ben sorduğum zaman her şey bir yalan gibi yandığı zaman yalnız olduğunu anlıyor insan anladım ve geçtim yaralı bir ceylanın kalbinden aynamı kırdım fotoğraflarımı yaktım nasıl da acımasızdım tafralarıma karşı nasıl da umarsız su gördüm düşümde karanlıktı ve gürültüyle çağlıyordu ceplerimde kül vardı ve yanıyordu sonra sabah oluyor ve bir ceylan kalbinde alem a

Göçmen Kuşlar

hançerlenmiş çatal yürek iki baş başbaşa vermişler konuşmuyorlar yetimce gözlerden savruluyor yaş yağıyor dışarda içli içli kar çatal yürek hançerlenmiş bir çift baş bir kuş kör kafeste babasız kalır kavrulur bir serçe anasızlıktan ah gülmeyen gözler yollarda kalır dökülür yaşları vefasızlıktan bir kuş kör kafeste babasız kalır yataklar küf gibi zindan kokuyor küsmeler küsmeler ve barışmalar bir dost yüreğimde sevgi dokuyor ayrılık gözyaşı son sarışmalar yataklar küf gibi zindan kokuyor herkesle gülünür fakat çilelim ağlanmaz herkesle unutma bunu dostluk yemininin üstünde elim bölmez mi bölmez mi hasret uykunu? ve gülmek ki tokat tokat çilelim kadehler dolusu baldıran zehri gördün, göz kırpmadan nasıl içilir bilirsin haldaşım bu zalim şehri burda dirilere kefen biçilir korkusuz içilir baldıran zehri bak körpe ceylanlar nasıl vurulur zalim avcı gezer bizim bağlarda ceylanları vuran eller de kurur bir parça kırmızı kir kalır karda yavru ceylanlar bak nasıl vurulur hangi dost dikmişti şu

Çağıran Benim Seni

Gel ve yalnızlığınla durul Kapıp koyverme koyu ellerini tapınağımdan Sessizce ölme Öleceksen uslu bir çocuk gibi Kurtar beni soytarılıktan Suskunluğum güzel gelir insanlara Belki acıbadem kırsam sokaklarda Daha inandırıcı olurdum birden büyümediğime Çuvaldızlar batırabilirim baldırlara Bakılmasın körpe gözlerime İhanetin gel-gitleri oturur gözbebeklerimde Eşgalin belirlenir tutuklanırsın Hapsolduğun halde canevlerime Uykunu böl ve gel Gel ve yalnızlığınla durul Esrarını yitirmiş tapınağımda Mutluluğu unut önce mutlu olacaksan Kalbini koy kalbime Kır vurduğun bütün kapıları sevgilim Onarılabilir yaralarımı okşa ve gir bu ıssız tapınağa. İlhami Atmaca